27 Ocak 2010 Çarşamba

İç dünyamdan ortaya karışık..


İçimi didikleyip duruyorum nicedir..Karşıma cıkan herseye ders diye bakıyorum..Bazen içim sıkılıyor olmuyor işte diyorum yapamıyosun,kızıyorum kendime..Bazen sadece varolmanın bile ne kadar muhteşem olduğunu düşünüyorum,bazen dayanamıyorum kendime ..İsteksizliği istiyorum,ihtiyaç duymamayı..Sonra insanım ya birşeyleri istiyor gönlüm,acele ediyor..Muhteşem düzenin/düzenleyenin zamanlamasıyla değil kendi zamanımla istiyorum,olmuyor,savruluyorum..
Bazen koca bir buz kütlesini kırmış patlatmış gibi bir zihin kalıbımı oynatıyorum yerinden..Beni en çok zorlayan olayların en büyük zihin kalıplarımı yıkayım,yerine sevgiyi yerine teslimiyeti koyayım diye geldiğini hissediyorum hayatıma...Varoluşumu ispatlamak için hiçbirşeye gereksinimim yokmuş meğerse..Ama ben varolduğumu herkes bilsin onaylasın diye ne çok çabalamışım..Hem de bu korkum öyle sinsi öyle derinlerdeymiş ki epeyce dolaştım bilinçaltımın derinliklerinde..Teslimiyetle yaşadığımı sanırdım,ne çok kontrol ediyormuşum herşeyi kendimi sağlama almak için ,hiç de işe yaramamış oysa..Bu yakınlarda epeyce zorluyor beni kontrolü bırakmak ..O kadar yapışmışım ki kontrol mekanizmalarıma; başta zihnime,ben bırakmadıkça bırakayım diye sarsılıyorum derinden..Ya onaylanma ihtiyacım,kendimi kendim onaylasam yetmiyor mu?Hakettiklerimin tadını çıkarmak,hakettiğimi düşünmek güzellikleri..Şükretmek hayatımda olanlara ve olmayanlara...Lafta değil ta içten yapmak yapabilmek..Başkalarına bakarak değil kendi durduğum noktadan tanımlamak kendimi...Ne zaman incelikle planlasam dağılıyor unufak oluyor planlarım..Anladım hiçbirşeye tutunmadan ,sevdiklerine incelikle bağlı olup bağımlı olmadan yaşamak lazım ..Detaylara boğulmadan yaşamak..Egom pusuda ,iyi niyetli kendimi geliştirme çabalarımda bile rahat bırakmıyor beni.Hatta o zaman daha cok saldırıyor mu ne?Yetersizsin diyor,eksik yapıyosun..Hoşgörü lazım hoşgörü ,önce kendime..Ve saygı emeğime..Bir de gizli kibir var en çok korktuğum..Bazen dedikodu yapan ,öfkelenen insanları yargılarken buluyorum kendimi içten içe..Sanki bana ayna olduklarını bilmezmişim gibi...
Temizlenmek ve olgunlaşmak için çıkmışız hepimiz bu yola..Ne olur sanki unutmasam bu bildiğimi..Bugün yine bir ara unuttum da yazmak iyi geldi:)

22 Ocak 2010 Cuma

Ben İçeri Düştüğümden Beri


Çok iyi bir şiir okuru sayılmam,ancak geçenlerde karşıma bu şiir çıktı,Nazım Hikmet Oratoryosunda Genco Erkal tarafından okunmuş..Tüylerim diken diken oldu,Nazım Hikmet'in ne kadar büyük bir şair olduğunu bir kere daha anladım..Bilenler hatırlasın,bilmeyenler tanışsın istedim :))

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ’Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...’
Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün...’
Bir kurşun kallemim vardı, ben içeri düştüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: ’Bütün bi hayat...’
Bana sorarsanız: ‘Adam sende bi hafta...’
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştüğümden beri
Yedibuçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bi vakit,
Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda...

Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.

Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri...
Ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor

Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene
Sonra vesikaya bindi
Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız

Ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz
Daşov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı Hiroşimaya
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman
Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları
Fakat gün ışığı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri
Ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarıya

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine
‘Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır’

Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf’ı güzaf...
.

Nazım Hikmet Ran

18 Ocak 2010 Pazartesi

Severim...



Geçenlerde öğle saatlerinde otobüsle karşıya geçerken kış güneşinin camdan tatlı tatlı beni ısıttığını farkettim...Sonra düşündüm bu duyguyu ne kadar sevdiğimi..Hemen ardından gökyüzünün o berrak masmavi haline ve bembeyaz bulutlara baktım.Takıntılı bir gökyüzü aşığıyım ben,her halini seviyorum gökyüzünün.İnanılmaz bir dinginlik ve sonsuzluk hissi kaplıyor içimi her kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda...Bir anda düşünmeye başladım,aslında hayatta ne çok sevdiğim şey var diye..Kendi kendime hemen aklıma gelenlerden bir liste cıkardım,içim mutlulukla doldu..Şükran duydum Yaratıcıya tüm bunları sevdiğim için,güzel duygular hissedebildiğim için...Severim listemden aklıma gelenler:
Kış güneşi
Gökyüzü
Bebekler
Haftasonu kahvaltıları
Haftasonu kahvaltıları üzerine içilen türk kahvesi eşliğinde tek bir sigara
Suadiyeden Fenerbahceye sahilde yürümek her hava koşulunda
Ağaçları izlemek
Doğa(Karadeniz'de Çamlıhemşin yaylalarına gittiğimde ilk iki gün hayranlıktan ağlayıp durmuştum)
Trekking yapmak
Arkadaşlarımla geçirdiğim zamanlar
Eminönü-Kapalıçarşı-Sultanahmet bölgesinde vakit geçirmek ,alışveriş yapmak
Ezine peyniri
Robert de Niro'yu izlemek
Meditasyon-ibadet-dua
İçimdekileri yazmak,düşünmek,duygu ve düşüncelerimi incelemek
The Piano film müziği-Michael Nyman
Harry Potter serisi
Kahve çikolata eşliğinde kitap okumak veya film izlemek
Radikal kitap eki
Remzi kitapevi
Beyoğlu pasajları
Beyoğlu Cafe'leri
Boğaz köprüüsünden geçerken Kızkulesinin oldugu taraftaki manzarayı izlemek
Taksim Gezi parkından gözüken deniz manzarası
Rock müzik
Annemin yemekleri
Annem teyzem kuzenim ben dörtlüsü olarak beraber gecirdiğimiz her türlü vakit
Fransız sineması
Ferzan Özpetek filmleri
Enigma
Deniz'le tatile gitmek
Yeni okuduğum bir kitabın veta izlediğim filmin yorumlarını ekşi sözlükten okumak
İhsan Oktay Anar külliyatı
Umut Sarıkaya karikatürleri
Beyaz Fırın mamülleri
Art cafe pastası

14 Ocak 2010 Perşembe

GÖKYÜZÜ ŞOV YAPIYOR


Bu yakınlarda gökyüzünü izliyorum sürekli..Özellikle gün doğumu ve gün batımlarında muhteşem renklere bürünüyor.Geçen hafta bir sabah resmen somon ve bakır rengindeydi bulutlar.Ben yine hayretler içinde hayran hayran izledim gökyüzünü.Yeniyılın ilk pazarında saat 2 gibi sahile gittim yürüyüşe,yaklaşık 2-2,5 saat kaldım sahilde.Kapadı hava önce ,yağmur bastırdı,gökyüzü kapkara karardı,ama ufukta fenerbahce tarafında bulutlar arasında masmaviydi gökyüzü,dedim kendi kendime en karanlık durumlarda bile ufacık da olsa aydınlığı görebilmek ne güzel,ne umut verici...Ben böyle düşündüm ya,nedense enerjimi cok uyumlu hissediyorum evrenle bu yakınlarda,tam mola vereceğim sırada bir gunes cıktı caddebostan civarlarında,gunese karsı bir kahve ve kitap keyfi yaptım ki şahaneydi..Sonra dönüş yolunda gün batarken adaların üzeri kıpkırmızı kesildi. Dedim kendikendime gökyüzü şov yapıyor yine...Bu güzellikleri görmemi sağlayan gözlerimin varlığına şükürlerolsun:)

4 Ocak 2010 Pazartesi

Hayatta hiçbirşey tesadüf olmamalı..



Bir türlü bloguma düzenli yazmaya alışamadım.İçimi döktüğüm defterler ajandalar oldugu halde sözkonusu internet ortamı olunca otosansür uyguluyorum kendime.Sanal ortamda içimdekileri paylaşmak ,açık olmak konusunda zihnim engellerle dolu .Bu blog da daha önce yazmıs oldugum birkaç yazıyla kalakaldı terkedilmiş..
Ancak gectiğimiz haftasonu bir organizasyonda İpek Aral Kişioğlu ile tanısıp sohbet etme fırsatım oldu.Kendisi insan kaynakları dünyasından bir profesyonel,aynı zamanda da blog(lar) yazarı..Sohbetimiz sırasında konu blog dünyasına geldi.İpek Hanım'a da blog yazma konusunda ne kadar ketum oldugumdan bahsettim.Hatta halihazırda bir blogum oldugunu ama ne zamandır tek satır yaz-a-madığımı söylemedim bile..İpek Hanımsa bana yazmanın ve paylaşmanın insanı nasıl geliştirdiğini ve rahatlattığını anlattı..Aslında yazmanın guzelliğini biliyor ve yasıyordum ama kendi dünyamda.. Başlıkta da dediğim gibi bence tesadüf değildi konusmalarımız.Blog dunyasına okuyucu olarak bayılıyorum zaten.Ben de düzenli yazacağım artık dediğim de cok oluyordu..Bu sohbetin üzerine yazma isteğim cesaret buldu.Zaten ne zamandır kendimle ilgili,kendimi bir cok konuda nasıl farkında olmadan engellediğim ve sınırladıgımla ilgili çalısmalar yapıyordum.Zihnimdeki tüm engelleri kaldırmaya niyet edeli cok oluyor. Saf bir niyetle cıkılan yolda dogru zamanlama ile önünüze fırsatlar geliyor..Yani tesadüfen gercekleşmiyor hiçbirşey...Tabi fısratların farkında olmak ,her dokunusun hayatımızda bizi nasıl etkilediğini farketmeye açık olmak lazım.Ben de günlük koşuşturmaca içinde çogu zaman mesajları kacırıyor ama bazen de yakalıyorum sanırım:)Sözün kısası bloga yazma konusunda bu sohbet engelleri yerinden oynattı..Umarım devamı gelir...

2 Ocak 2010 Cumartesi

BOLLUK BEREKET

Sonsuz kaynak benim içimdedir ve ben onu harekete geçiriyorum
Bolluk ve bereket içindeyim
Bütün ihtiyaçlarımı rahatlıkla karşılayacağım kaynaklara sahibim ve bunu kullanıyorum
Gürül gürül akan bir çağlayan gibi hayatın nimetleri akıp gelir sürekli
O çağlayanın içinde neşe ve huzurla yıkanıyor ve doya doya içip kanıyorum
Her zaman içimdeki sonsuz kaynakla birlikte olduğumu bilirim
Benim asıl zenginliğim işte ona sahip olmaktır ve bu duygu bütün zenginliği bana çeker
Bolluk duygusu sahip olduğum şeyler dolayısıyla hissettiğim birşey değildir
Varlığımın kendisi zaten ihtiyaçtan uzaktır
Temizlenmek ve gelişmek ve olgunlaşmak için çıktığım bu yolda benim için en uygun araçlar her zamanyolumun üzerinde beni bekler
Hayatımda bol sevgi,bol para,yeterli zaman,ve sonsuz bilgi her zaman mevcut
Onlar tam zamanında karşıma çıkıyorlar
Ben de uzanıp onları alıyorum
O beni yarattı ve bütün ihtiyaçlarımın garantisini verdi bana.O beni sever
O'nun katında ve yanında özel bir yerim olduğunu bilirim
Şimdi ve gelecekte bütün ihtiyaçlarım O'nun garantisi altındadır
Çalışarak,üreterek ve paylaşarak yaşadıkça bolluk bana akar
Sahip olduğum bolluğu paylaşırken verdiklerimin bana çoğalarak geri geldiğini bilirim
Bir elim bana sunulan bolluğu almak için yukarıdaysa,diğer elim ihtiyaçta olana vermek için aşağıdadır
Böylece ben alma verme döngüsünü sürdürmüş olurum
Kimsenin kalbini kırmamaya ,hakkını yememeye özen gösteririm
Böylece bolluğun önünü kesecek enerjileri hayatımda barındırmam
Her günümü neşe,mutluluk ve kahkaha ile doldururum
Her bir saniyeyi bir gün gibi,her bir günü bir hafta kadar verimli yaşarım
Cebimdeki her bir lira bin lira gibi bereketlenir
Her yaptığım işe bütün dikkatimi ,bütün sevgimi katarım
Her ne yapıyorsam en iyisini,en kalitelisini yaparım
İşim benim imzam gibidir
Ve her ürettiğim şey bana bir çok zenginlik katar
Çünkü ben ürettiklerimle insanların hayatlarına anlayış,sağlık,umut ve konfor ve güzellik katarım.Ürettiklerim onların hayatlarında fark yaratır
Onlar da bana bunun bedelini sevinçle öderler
Bu arada gereksiz israftan,boşuna ve gösterişe yönelik harcamadan kaçınırım.Çünkü bilirim ki Tanrı israftan hoşlanmaz
Gereksiz harcamalarda dikkatli,ama kendim ve başkalarının hayatına katkıda bulunacak harcamalar için cömertim
Bolluğu hayatıma çeker ve bolluğu oluştururum
Her an yaratıp çoğaltan Tanrının bu oyununa ben de katılmış olurum böylece

Yukarıdaki dua ya da olumlama (her ne derseniz) Şanal-Işık Elçi Günseli'ye ait .İnternette yayın yapan derki isimli spirituel dergide karşıma çıktı.Ben ilk okuduğum anda bayıldım.Bolluk bereket anlayışını bence o kadar güzel ve doğru ifade etmiş ki ,ben hergun okuyorum.Bana çok güzel bir enerji yüklüyor.Blogumla yeniden ilgilenmeye başlayınca hemen aklıma burada paylaşmak geldi.Üşenmedim yazdım.Okuyan herkese bolluk bereket getirmesini dilerim.:)