19 Eylül 2010 Pazar

Enerjiler değişiyor

Bugün şehirlerarası bir otobüsle yolculuk yaptım.Önümde oturan bir genç erkek ve koridorun öteki tarafında oturan bir genç kız kitap okuyordu.Herikisi de görüş mesafemde oldugundan ve ben de kitaplara fazlaca ilgi duyduğumdan herzamanki gibi ne okuduklarına baktım.Önümdeki erkek Elif Şafak'ın Aşk kitabını;kızsa Aykut Öğüt'ün "Evrenden Torpilim Var" kitabını okuyordu.Herikisi de daha önceden okudugum kitaplar.Begenelim begenmeyelim ikisi de farklı tarzlarda da olsa içsel yolculuk/kişisel gelişim kitapları..Gözlemim hoşuma gitti.Toplumda insanların bu tarz kitaplarla kendini keşfe çıktıgını,farkındalıkların giderek artacağını ve daha huzurlu ve sevgi dolu insan ilişkilerinin yaşanacağını hayal ettim..

13 Eylül 2010 Pazartesi

Teşekkür yazısı

Gectiğimiz hafta cok sevdiğim bir arkadasım "nostalji" baslıgıyla bana geçmişte yapmıs oldugumuz mailleşmeleri yollamıs.Sanırım 2,5 yıl önce,tam krizin ortası.Ben işyerinde tüm gün neredeyse boş oturuyor,bahsettiğim arkadasımla da gun boyu bolca mailleşiyordum.Genelde konularımız içsel hallerimiz üstüneydi.Bir mailde ben tasavvufla ilgili okudugum kitaplardan bahsederken,o da bana "içimdeki yolculuk"isimli siteden,bu siteyi olusturan Nil Avunduk isimli kişinin seminerlerinden bahsetmiş,ben de heyecanla hemen siteyi incelemiş ve seminerlere gitmeye karar vermiş idim.İşte arkadasım o mailleşmemizi saklamıs,onca aradan sonra bulmus,bana tekrar göndermiş.Gecen 2,5 senede arkadasımla eskisi kadar yazısamaz olduk.Bizim sektörde kriz bitti,işler acıldı;arkadaşım bölüm değiştirdi,işleri inanılmaz yogunlastı.Bu maili tekrar önümde görünce,eski yazışmalarımızı okuyunca çok duygulandım.Cunku o mail aslında benim için bir dönüm noktasıydı.Bu sayede seminerlere katılmıs,korkularımla tanısmıs,cevremdeki herkesin bana nasıl ayna oldugunu öğrenmiş,dogru olumlama nasıl yapılır uygulama fırsatı bulmustum.
Şimdi içimden bu teşekkur yazısını yazmak geldi.Öncelikle karsıma kendimi geliştirmek ve değiştirmek için yollar acan Allah'a,bana mailiyle etkili bir dokunus yapan arkadasıma ve kişisel gelişim ve farkındalık konusunda geliştirdiği gayet basit ve etkili yöntemleri herkesle paylaşan ,her takıldığımda yazdıgım maillerime gayet sevecenlikle cevap veren Nil Avunduk ve onunla çalısan diğer hocalara..
İnsan bir kere değişmeye niyet edince hoca ayagına gelirmiş ya,benim de öyle olmustu,bu maille hatırladım.Yollar ve yöntemler cok,ama hepsi aynı yere ulasıyor..Mesele kendine uyanı secmekte..Ben bu konuda onca kitap okudum,site ziyaret ettim.Ama dönüp dolaşıp "içimdeki yolculuk"ta tavsiye edilenleri yaptım..İyi ki de yaptım,yapmaya devam ediyorum.(Acıkcası ben sadece bu hayatımla ilgilendim,sadece onu temizlemeye niyet ettim.Bircok sprituel uygulamada oldugu gibi,Nil Avunduk da gecmiş yasamlardan ,onları da temizlememiz gerektiğinden bahsediyordu.Ben reenkarnasyona inanmadıgımdan gecmiş hayat çalısmalarına katılmadım.Bunu da acık yüreklilikle paylaşmak istedim...)

15 Haziran 2010 Salı

Atlı Karıncada Bir Tur Daha


Geçtiğimiz hafta uyguladığım bir meditasyon sırasında kendiliğinden "kendim için acı yaratmayı bırakıyorum"cümlesi geçiverdi içimden ve tüm meditasyon boyunca tekrarladım durdum.Bilinçaltı kayıtlarımızı değiştirmedikçe benzer acıları tekrar tekrar yaşadığımızı biliyordum zaten ama bu hissettiğim başka birşeydi.Bir de bu acıların konforlu bir bölgesi vardı yaşarken ,bunu hissetmiştim.Yaşadığım acı bazen sorumluluklardan kaçmak için,"hayır"diyebilmek için,çevremin benden beklentiyi bir dönemliğine bitirmesi için bir sığınak oluyordu.Öyle ya kendi derdimle ugrasırken bir de şunu nasıl arıyabilirdim,ya da buna nasıl zaman ayırabilirdim...Düşündüm ;gerçekten de suçlanma,değersizlik,sevilmeme,başarısızlık gibi birçok korkumun üzerini örtüyordu bazen acılarım,bahane oluyordu..


Kendimle ilgili bu keşiften sonra bugün,Tiziano Terzani'nin Atlı Karınca'da Bir Tur Daha adlı kitabından alıntılar okuyordum.Yazar kanser olduğunu öğrendikten sonra hayatındaki birkaç kişi dışında herkesle irtibatını koparıp tedavi için Amerika'ya gitmiş.Bu süreci anlatırken de şu cümleleri yazmış:Daha önce bana saldıran herşeye karşı kendimi bu kalkanla savunuyordum.Hayatın sıradanlığına,sosyal görevlere ,sohbet etmeye karşı bir duvar oluşturmuştum.Kendimi hiçbir konuda görevli hissetmeme ve suçluluk duymama hakkını keşfetmiştim.Mutlak olarak özgürleşmiştim.İnsan hayatın tadını çıkarmak için mutlaka acı mı yaşaması gerekir?


İşte özgürleşmeyi kendine hak görebilmek için daha da acı deneyimlere tutunanlar da varmış diye düşündüm.Evet yakın zamanda sıkı bir deneyim atlattım kendimce,ama içimde bir farkındalık ışığı daha yandı,korkularımın üzerine acının örtüsünü çekmiyorum artık,sanırım birazcık daha cesurum...


23 Mayıs 2010 Pazar

okyanus kenarında çukurlar..


Tanrılar okulunda yazıyordu galiba;plan yapmak okyanus kenarına çukur açmaya benzer ,sen açarsın ,dalgalar gelir açtıklarını doldurur,yok eder diye..Şu an tam da bunu yaşıyorum,sanırım ihtiyacım olan ders bu..O kadar detaylı açtım ki çukurumu,en ufak bir kum tanesi bozacak diye korka korka,arada gelen küçük dalgaları bazen görmezden gelerek ,bazen onlara başka anlamlar yükleyerek..Sonra geldi kocaman dalga..Herşey dümdüz..Herşey olması gerektiği gibi aslında..Ve ben de birkez daha öğreniyorum teslim olmayı...

25 Mart 2010 Perşembe

Elimden gelenin en iyisini yapıyorum


Dun yakın bir arkadaşımdan bir mail aldım.İşiyle ilgili yaşadığı kararsızlıkları ve çıkmazları anlatan bir mail.Sonu şöyle bitiyordu:Neden ben böyleyim,neden kendimi bir türlü sevemiyorum?
Yazıyı okuyunca bir an durdum.Arkadaşım kendi sorunlarını anlatıyordu ama bana benle ilgili çok güzel bir ipucu vermişti yazdıklarıyla.O an farkettim,kendimle içdünyamla ilgili onca çalışma yapmaya çalışıyordum.Ama son dönemlerde en önemli noktayı atlamıstım.Kendime karsı ne kadar acımasız oldugumu..İşler yolunda giderken hersey iyi guzeldi,kendimle barısıktım.Ama istediğim birşeyi hayatıma getiremediğimde alttan alta kendimi sucladıgımı farkettim.Sürekli içsel çalısmalarımda birseyleri eksik yaptıgım,yetersiz oldugum düşüncesi beni alttan alta rahatsız edip duruyordu.
Şu sıralar Louise Hay'in Pozitif Gücün Büyüsü adlı kitabını tekrar okuyorum.Dün kendimle ilgili tespitimden hemen sonra kitabı kaldığım yerden açtığımda karşıma "Kendinizi nasıl sevebilirsiniz"bölümü çıktı.Demek tekrar okumamın bir nedeni varmıs diye gülümsedim.Tabi bir yandan da zihnim konusup duruyor hala..Sen de kendinle ilgili farkındalık çalısmaları yaptıgını zannediyorsun onca zamandır,en önemli adım kendini sevmek,bunu nasıl atlarsın diye yine beni suçlama çabalarında.Dedim ki kendi kendime bu dönem baskın olan duygum bu ne yapayım..Birşeyleri hayatıma getirmeye çalısırken kendimi fazlaca hırpalamısım.Şimdi bir de beni bunun için suclama sevgili egom.Sonra kitaptan o bölümü okumaya başladım.
Louise Hay "kendini sevmek"konusunda 10 adım önermiş.
1.Kendinizi eleştirmekten vazgeçin.Hepimiz bazı açılardan güvensiziz,çünkü hepimiz insanız.Mükemmelmiş gibi davranmamayı öğrenelim.
2.Kendinizi korkutmaktan vazgeçin.Küçük bir sorunu alıp ondan canavar yaratmayın
3.Kendinize karşı nazik ve sabırlı olun.Çoğumuz ,hemen tatmin olma tutkumuz yüzünden acı çekeriz.
4.Kendi zihinlerimize karşı nazik olmayı öğrenmeliyiz.(İşte bu madde bana)Olumsuz deneyimlerimiz için kendimizi suçlamayalım.Deneyimlerimizden ögrenebiliriz.Kendimize karşı nazik olmak,tüm suçlamaları bir kenara atmak anlamına gelir.
5.Kendinizi övün
6.Kendinizi destekleyin.İhtiyacınız oldugunda yardım desteği alırsanız gercekten güçlüsünüzdür
7.Olumsuz özelliklerinizi sevin
8.Bedeninize iyi bakın
9.Kendinizi sevmenizi engelleyen bir sorunun nedenini bulmak için aynanın karsısına gecin ve sorun:Seni seviyorum.Bugun senin için ne yapabilirim?Seni nasıl mutlu edebilirim?
10.Son olarak kendinizi şu an sevin
Maddelerin detaylarını okudugumda içimden kendime şevkatle sarılmak geldi.Kendim için yaptıgım onca çalışma o kadar emek,hepsini sevgiyle kutsadım.Sonuçta ben zaten şu ana kadar olan bilgimle birikimimle elimden gelenin en iyisini yapıyordum.Egom bir yolunu bulmus bana acımasızca eleştiriler yağdırıyordu.Şu sıralar kendime sık sık "elimden gelenin en iyisini yapıyorum"u hatırlatıyorum.Kendimi seviyor ve onaylıyorum.Ayrıca kişisel gelişim kitaplarını tekrar tekrar okumanın ne iyi birşey oldugunu birkez daha anladım.Her seferinde farklı bir yönlerini açıyorlar insana.Hersey ihtiyacımız oldugu anda bize geliyor.Bazen bir maille,bazen kitapla.Kendimizi sevmeyi bir nefes alışı bile unutmamayı diliyorum ..

18 Mart 2010 Perşembe

Yargısız Olmak


Son zamanlarda karşıma çıkan olaylara iyi ya da kötü yaftası yapıştırmak beni hep ters köşeye yatırıyor.Birgün bir telefon geliyor,sevinçli bir gelişme,ben daha telefonu kapatırken bakıyorum ki o gelişme üzerine 5 yıllık bir plan yazıvermişim tüm detaylarıyla..Sonra ne mi oluyor,öylece kalıveriyor o sevinçli olay,daha öteye gitmiyor,tabi benim yazdıgım plan tutmuyor.Bu durum üzerine düşünüyorum son günlerde.Hayal kurmak ,birşeyler istemek hayattan,çok güzel..Bunu zaten tüm spiritüel öğretiler söylüyor.Ama yaşam sürecinde" sadece isteyip bırakmak,takip enerjisi yaratmamak"lazım.Plan yapmak da detaya kaçınca egoya ait bir olgu oluveriyor.Keza olumsuz gözüken durumlar için de aynı şey söz konusu.Ne zamandır istediğim birşey var ki ,son iki senedir öyle bir takip enerjisindeyim ki sorma gitsin.Zihnim konuyla ilgili minnacık bir sinyali bile kaçırmıyor.Alıyor malzemeyi eviriyor çeviriyor,olacak mı olmayacak mı sürekli bunun derdinde,ben de farkındayım durumun ama zayıf noktadan yakalamıs beni,gayet güzel kullanıyor durumu.Tabi olay patlayınca da bende bir gerginlik,hayalkırıklıgı,küskünlük hali.Bugün yine aynı moddaydım,aynı gün içinde istediğim iki önemli şeyle ilgili biri için güzel biri için olumsuz olabilecek gelişme oldu.Ve bir anda içimden bir ses YARGIYI BIRAK dedi.Evet bana acı veren,hayalkırıklığı ve küskünlük yaratan şey tamamen benim olayları yargılamamdan kaynaklanıyordu.Bir anda aklıma defalarca hatmettiğim "şimdinin gücü" kitabı geldi.Üstad Eckhart Tolle'den.En son okudugumda kitaptan şu temel cümleleri bir not kağıdına yazıp işyerinde karşıma koymustum.1-Olana teslim ol 2-Yargılama 3-Yoğun şekilde şimdide mevcut ol 4-İçsel bedeninin enerji alanıyla temasta ol.Hani hep derler ya içselleştirmek istediğiniz şeyleri yazın görebileceğiniz bir yere koyun diye.Biranda sağolsun bilinçaltım 2. maddeyi getiriverdi aklıma.Ve ben anladım ki sorun benim olanları yargılamamda,gerek iyi gerek kötü.. Hemen aldım elime kitabı .Ve aslında kendimce hayatımda uyguladığımı düşündüğüm"olanı kabul et" kuralına uymadığımı anladım bu iki olayda.
Şöyle yazıyor kitapta:
Ve siz olanı tümüyle kabul ederek yaşadığınızda -ki bu akıllıca yaşamanın tek yoludur-artık yaşamınızda iyi ya da kötü diye birşey olmaz.Sadece kötüyü de içeren yüksek bir iyilik(en yüksek hayır)vardır.Ancak zihnin perspektifinden görüldüğünde ,iyi-kötü,hoşlanma-hoşlanmama,sevgi-nefret vardır..Hayat bunları güzelce öğretene kadar işin ucunu bırakmıyor valla:)
Son söz:Yargıyı bırakıyorum ve güveniyorum..

11 Mart 2010 Perşembe

Korku ile çıkılan yolda..


Geçen hafta en yakın arkadasımın bulusma tekliflerini bir kaç kez geri çevirmek durumunda kaldım.En son cuma bir iş görüşmesi için Avrupa yakasına gececeğimi ögrenince tekrar bulusup kahve içmeyi önerdi.O Avrupa yakasında oturur ben Anadolu,ama bir yolunu bulup sık sık bulusuruz.Gecen hafta bir turlu denk gelmedi .Birkaç kez reddeden taraf da ben olunca ,işin içinde yakın arkadası üzme korkusu da olunca cuma aksamustu Taksim'de buluşmayı kabul ettim.Ancak ederken de aklıma gelen ilk şey 1-2 saatlik bulusmadan sonra eve dönmek için ayrıldıgımızda benim içine gireceğim köprü trafiği oldu.Ama hiçbirşey söylemedim arkadasıma,kendimce bir itiraz daha edecek hakkım yoktu cunku.Sonuç,saat 16 bulusma,bir kahve içip ayrılış 18,00.Ve benim trafikte kalış sürem Taksim-Erenköy arası 2saat40 dakika..Yol boyunca önce sakin kalmaya çalıstım,sonra bir kahve içmek ugruna kendimi bu trafige soktugum,hayır diyemediğim için kendimi yedim.Bu arada eşim de telefonla arayıp cuma trafiğini nasıl akıl edemediğimi sık sık hatırlatıp olaya tuz biber ekti:)Eve geldiğimde önce Deniz'e sakın bu konuda konusma dedim:)Sonra düşündüm.Ben zaten 1-1,5 saatlik bir trafiği göze almıstım ama bu katmerli olmustu.Ama ben çekmiştim kendime bu eziyeti.Baştan korkularımı aşıp "hayır"diyebilseydim,ya da bulusma fikrinde ilk aklıma gelen trafik olmasaydı böyle bir bedel öder miydim?Sanmıyorum..Ya da trafikte kalsam da bu kadar gergin gecirmezdim yola sevgiyle koyulsaydım..Hani hep derler ya iki secenek var hersey için ya korku ya sevgi,işte bu da korkuyla cıkılan yola dair küçük bir anı oldu benim için.Hayır diyebilmenin-en sevdiklerime dahi-kendi sınırlarımı koruyabilmenin önemini hatırlattı bana.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Değişim...


Son 7 yıldır çalıştığım işyerinden gecen ay ayrıldım..Hayatımdan bir anda cıktı gitti.2005 yılında anlamıstım artık orada olmak istemediğimi.Ama korkularım beni mıhlamıştı adeta oraya.Hiçbiryere kıpırdayamıyordum.Ne yaptıgım işi seviyordum artık,ne çalışma ortamımı,ne arkadaslarımı..Sürekli şikayet edip duruyordum.Tüm bu şikayetlerime ve dedikodularıma ortak olacak bir sürü de iş arkadaşım vardı.Yöneticileri,müşterileri,başka departmandakileri,birbirimizi çekiştirip suçlayıp duruyorduk.Ama yetersizlik,parasızlık ve güvensizlik korkularımızdan dolayı burnumuzun ucunu bile çıkartamıyorduk şirket dışına.
Sonrasında yavaş yavaş bende sorgulamalar başladı..Peki ama neden böyleydi.Sevdikleri işleri yapan insanlar nasıl oluyor da yapabiliyorlardı?
2008 temmuzunda birşekilde farkındalık çalışmaları hayatıma girdi.Hazır olunca öğretmen gelirmiş misali..Başladım ben tam gaz çalışmaya..Peki ama neden sevmediğim bu işi hayatımdan çıkartamıyordum hala?Kendime kızmaya başlamıstım."ben sevdiğim işte çalısıyorum ve bol para kazanıyorum"diye kendimce bir olumlama söyleyip duruyordum..Eee neden olmuyordu ?Bu noktada çok değer verdiğim bir hocadan cevap geldi..Bana şöyle demişti:"Orası senin için bir okul,önce orayı sevip kabul etmeyi öğren,her haliyle..Sana birşeyler öğretmek için girmiş senin hayatına.Sonra yaptığın işi nefret ederek değil sevgiyle yapmaya gayret et.Ayrıca çalışma ortamında eleştirdiğin tahammul edemediğin her kim varsa onlar senin aynan.Aslında onlardaki tüm kızdıgın huylar sende de var.Her gözüne çarpan olumsuzlugu hemen çalış,Sor kendine ,ben bunu kendi hayatımda kime ve neden yapıyorum Tek tek temizlemeye çalış bu huylarını,egonla değil sevginle hareket etmeyi öğren.."Bunun üzerine bende sorgulama süreci hızlandı.Açıkçası kendi iç çalışmalarımı yapmak,bana aynalık etmek için cok verimli bir ortamdı.Hemen her gun huzursuzluk eksik olmuyordu .Ve ben çalıstım.Son 1,5 yıl boyunca gayretle..Bazen ihmal ettim,bazen de pes ettim.Ama değişim azmim yolumu aydınlattı her zaman..Tek tek herkesi inceledim.Pinti dediğim arkadasıma baktıgımda kendi cimriliklerimi buldum,küçük hesaplarımı.Tüm gün sucluluk duygusuyla dolasıp,müdür gelip beni herhangi birşeyden sucladıgında kendi enerjimle suclandıgımı anladım,ona kızmadım,teşekkur ettim.Küçük başarılardan büyük havalara giren arkadaslarım bana basarıyı,gücü,kibiri sorgulattı.Tüm bunlara verdiğim anlamları gözden gecirdim.Hepsinin sonsuz kaynak olan yaratıcıdan geldiğini,dışsal koşullarla kazanılan güç ve basarının ne kısa ömürlü oldugunu anladım..Günü kurtarmak için söylenen küçük beyaz yalanların hayatımda nasıl gedikler açtığını,geri dönüşünün hiç de hoş olmadıgını gördüm.
Hiç acele etmeden yavas yavas calıstım,hergun karsıma bir mevzu cıkıyordu nasılsa.Sonra hayatıma doldurdugum işle ilgili kötü düşünceler bittikçe sevgi doldurmaya başladı yerini.İşimi severek yapıyordum,masamı seviyordum,müşterilerimi seviyordum,işlerim rast gitmeye baslamıstı.Sanki şirketteki bir çok olumsuzluk beni pas geciyordu.Gercek bir sevgi ve kabul geldi işle ilgili hayatıma.Ondan sonra da çalışma hayatımla ilgili aslında ne istediğim şekillendi kafamda.Küçük adımlar atmaya başladım hayallerimle ilgili.Ve bir anda sevgiyle hayatımdan cıktı bir zamanlar kurtulmaya calıstıkça üzerime yapışan işim..Şu anda nereye gitmek istediğim belli,ne yapmak istediğim de öyle..Hayalime ulaşmak için elimden geleni ben yapıyorum,gerisini her zamanki gibi Allah'a bıraktım,nasıl olsa benim için halleder:)Bu arada da yıllardır çalıstıktan sonra özgür anlarımın tadını cıkarıyorum ..Gecmişte bıraktıgım iş ortamıma ve gelecekte beni bekleyenlere de kalbimden sevgilerimi ve iyi niyetlerimi yolluyorum bolca..

27 Ocak 2010 Çarşamba

İç dünyamdan ortaya karışık..


İçimi didikleyip duruyorum nicedir..Karşıma cıkan herseye ders diye bakıyorum..Bazen içim sıkılıyor olmuyor işte diyorum yapamıyosun,kızıyorum kendime..Bazen sadece varolmanın bile ne kadar muhteşem olduğunu düşünüyorum,bazen dayanamıyorum kendime ..İsteksizliği istiyorum,ihtiyaç duymamayı..Sonra insanım ya birşeyleri istiyor gönlüm,acele ediyor..Muhteşem düzenin/düzenleyenin zamanlamasıyla değil kendi zamanımla istiyorum,olmuyor,savruluyorum..
Bazen koca bir buz kütlesini kırmış patlatmış gibi bir zihin kalıbımı oynatıyorum yerinden..Beni en çok zorlayan olayların en büyük zihin kalıplarımı yıkayım,yerine sevgiyi yerine teslimiyeti koyayım diye geldiğini hissediyorum hayatıma...Varoluşumu ispatlamak için hiçbirşeye gereksinimim yokmuş meğerse..Ama ben varolduğumu herkes bilsin onaylasın diye ne çok çabalamışım..Hem de bu korkum öyle sinsi öyle derinlerdeymiş ki epeyce dolaştım bilinçaltımın derinliklerinde..Teslimiyetle yaşadığımı sanırdım,ne çok kontrol ediyormuşum herşeyi kendimi sağlama almak için ,hiç de işe yaramamış oysa..Bu yakınlarda epeyce zorluyor beni kontrolü bırakmak ..O kadar yapışmışım ki kontrol mekanizmalarıma; başta zihnime,ben bırakmadıkça bırakayım diye sarsılıyorum derinden..Ya onaylanma ihtiyacım,kendimi kendim onaylasam yetmiyor mu?Hakettiklerimin tadını çıkarmak,hakettiğimi düşünmek güzellikleri..Şükretmek hayatımda olanlara ve olmayanlara...Lafta değil ta içten yapmak yapabilmek..Başkalarına bakarak değil kendi durduğum noktadan tanımlamak kendimi...Ne zaman incelikle planlasam dağılıyor unufak oluyor planlarım..Anladım hiçbirşeye tutunmadan ,sevdiklerine incelikle bağlı olup bağımlı olmadan yaşamak lazım ..Detaylara boğulmadan yaşamak..Egom pusuda ,iyi niyetli kendimi geliştirme çabalarımda bile rahat bırakmıyor beni.Hatta o zaman daha cok saldırıyor mu ne?Yetersizsin diyor,eksik yapıyosun..Hoşgörü lazım hoşgörü ,önce kendime..Ve saygı emeğime..Bir de gizli kibir var en çok korktuğum..Bazen dedikodu yapan ,öfkelenen insanları yargılarken buluyorum kendimi içten içe..Sanki bana ayna olduklarını bilmezmişim gibi...
Temizlenmek ve olgunlaşmak için çıkmışız hepimiz bu yola..Ne olur sanki unutmasam bu bildiğimi..Bugün yine bir ara unuttum da yazmak iyi geldi:)

22 Ocak 2010 Cuma

Ben İçeri Düştüğümden Beri


Çok iyi bir şiir okuru sayılmam,ancak geçenlerde karşıma bu şiir çıktı,Nazım Hikmet Oratoryosunda Genco Erkal tarafından okunmuş..Tüylerim diken diken oldu,Nazım Hikmet'in ne kadar büyük bir şair olduğunu bir kere daha anladım..Bilenler hatırlasın,bilmeyenler tanışsın istedim :))

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ’Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...’
Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün...’
Bir kurşun kallemim vardı, ben içeri düştüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: ’Bütün bi hayat...’
Bana sorarsanız: ‘Adam sende bi hafta...’
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştüğümden beri
Yedibuçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bi vakit,
Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda...

Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.

Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri...
Ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor

Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene
Sonra vesikaya bindi
Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız

Ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz
Daşov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı Hiroşimaya
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman
Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları
Fakat gün ışığı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri
Ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarıya

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine
‘Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır’

Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf’ı güzaf...
.

Nazım Hikmet Ran

18 Ocak 2010 Pazartesi

Severim...



Geçenlerde öğle saatlerinde otobüsle karşıya geçerken kış güneşinin camdan tatlı tatlı beni ısıttığını farkettim...Sonra düşündüm bu duyguyu ne kadar sevdiğimi..Hemen ardından gökyüzünün o berrak masmavi haline ve bembeyaz bulutlara baktım.Takıntılı bir gökyüzü aşığıyım ben,her halini seviyorum gökyüzünün.İnanılmaz bir dinginlik ve sonsuzluk hissi kaplıyor içimi her kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda...Bir anda düşünmeye başladım,aslında hayatta ne çok sevdiğim şey var diye..Kendi kendime hemen aklıma gelenlerden bir liste cıkardım,içim mutlulukla doldu..Şükran duydum Yaratıcıya tüm bunları sevdiğim için,güzel duygular hissedebildiğim için...Severim listemden aklıma gelenler:
Kış güneşi
Gökyüzü
Bebekler
Haftasonu kahvaltıları
Haftasonu kahvaltıları üzerine içilen türk kahvesi eşliğinde tek bir sigara
Suadiyeden Fenerbahceye sahilde yürümek her hava koşulunda
Ağaçları izlemek
Doğa(Karadeniz'de Çamlıhemşin yaylalarına gittiğimde ilk iki gün hayranlıktan ağlayıp durmuştum)
Trekking yapmak
Arkadaşlarımla geçirdiğim zamanlar
Eminönü-Kapalıçarşı-Sultanahmet bölgesinde vakit geçirmek ,alışveriş yapmak
Ezine peyniri
Robert de Niro'yu izlemek
Meditasyon-ibadet-dua
İçimdekileri yazmak,düşünmek,duygu ve düşüncelerimi incelemek
The Piano film müziği-Michael Nyman
Harry Potter serisi
Kahve çikolata eşliğinde kitap okumak veya film izlemek
Radikal kitap eki
Remzi kitapevi
Beyoğlu pasajları
Beyoğlu Cafe'leri
Boğaz köprüüsünden geçerken Kızkulesinin oldugu taraftaki manzarayı izlemek
Taksim Gezi parkından gözüken deniz manzarası
Rock müzik
Annemin yemekleri
Annem teyzem kuzenim ben dörtlüsü olarak beraber gecirdiğimiz her türlü vakit
Fransız sineması
Ferzan Özpetek filmleri
Enigma
Deniz'le tatile gitmek
Yeni okuduğum bir kitabın veta izlediğim filmin yorumlarını ekşi sözlükten okumak
İhsan Oktay Anar külliyatı
Umut Sarıkaya karikatürleri
Beyaz Fırın mamülleri
Art cafe pastası

14 Ocak 2010 Perşembe

GÖKYÜZÜ ŞOV YAPIYOR


Bu yakınlarda gökyüzünü izliyorum sürekli..Özellikle gün doğumu ve gün batımlarında muhteşem renklere bürünüyor.Geçen hafta bir sabah resmen somon ve bakır rengindeydi bulutlar.Ben yine hayretler içinde hayran hayran izledim gökyüzünü.Yeniyılın ilk pazarında saat 2 gibi sahile gittim yürüyüşe,yaklaşık 2-2,5 saat kaldım sahilde.Kapadı hava önce ,yağmur bastırdı,gökyüzü kapkara karardı,ama ufukta fenerbahce tarafında bulutlar arasında masmaviydi gökyüzü,dedim kendi kendime en karanlık durumlarda bile ufacık da olsa aydınlığı görebilmek ne güzel,ne umut verici...Ben böyle düşündüm ya,nedense enerjimi cok uyumlu hissediyorum evrenle bu yakınlarda,tam mola vereceğim sırada bir gunes cıktı caddebostan civarlarında,gunese karsı bir kahve ve kitap keyfi yaptım ki şahaneydi..Sonra dönüş yolunda gün batarken adaların üzeri kıpkırmızı kesildi. Dedim kendikendime gökyüzü şov yapıyor yine...Bu güzellikleri görmemi sağlayan gözlerimin varlığına şükürlerolsun:)

4 Ocak 2010 Pazartesi

Hayatta hiçbirşey tesadüf olmamalı..



Bir türlü bloguma düzenli yazmaya alışamadım.İçimi döktüğüm defterler ajandalar oldugu halde sözkonusu internet ortamı olunca otosansür uyguluyorum kendime.Sanal ortamda içimdekileri paylaşmak ,açık olmak konusunda zihnim engellerle dolu .Bu blog da daha önce yazmıs oldugum birkaç yazıyla kalakaldı terkedilmiş..
Ancak gectiğimiz haftasonu bir organizasyonda İpek Aral Kişioğlu ile tanısıp sohbet etme fırsatım oldu.Kendisi insan kaynakları dünyasından bir profesyonel,aynı zamanda da blog(lar) yazarı..Sohbetimiz sırasında konu blog dünyasına geldi.İpek Hanım'a da blog yazma konusunda ne kadar ketum oldugumdan bahsettim.Hatta halihazırda bir blogum oldugunu ama ne zamandır tek satır yaz-a-madığımı söylemedim bile..İpek Hanımsa bana yazmanın ve paylaşmanın insanı nasıl geliştirdiğini ve rahatlattığını anlattı..Aslında yazmanın guzelliğini biliyor ve yasıyordum ama kendi dünyamda.. Başlıkta da dediğim gibi bence tesadüf değildi konusmalarımız.Blog dunyasına okuyucu olarak bayılıyorum zaten.Ben de düzenli yazacağım artık dediğim de cok oluyordu..Bu sohbetin üzerine yazma isteğim cesaret buldu.Zaten ne zamandır kendimle ilgili,kendimi bir cok konuda nasıl farkında olmadan engellediğim ve sınırladıgımla ilgili çalısmalar yapıyordum.Zihnimdeki tüm engelleri kaldırmaya niyet edeli cok oluyor. Saf bir niyetle cıkılan yolda dogru zamanlama ile önünüze fırsatlar geliyor..Yani tesadüfen gercekleşmiyor hiçbirşey...Tabi fısratların farkında olmak ,her dokunusun hayatımızda bizi nasıl etkilediğini farketmeye açık olmak lazım.Ben de günlük koşuşturmaca içinde çogu zaman mesajları kacırıyor ama bazen de yakalıyorum sanırım:)Sözün kısası bloga yazma konusunda bu sohbet engelleri yerinden oynattı..Umarım devamı gelir...

2 Ocak 2010 Cumartesi

BOLLUK BEREKET

Sonsuz kaynak benim içimdedir ve ben onu harekete geçiriyorum
Bolluk ve bereket içindeyim
Bütün ihtiyaçlarımı rahatlıkla karşılayacağım kaynaklara sahibim ve bunu kullanıyorum
Gürül gürül akan bir çağlayan gibi hayatın nimetleri akıp gelir sürekli
O çağlayanın içinde neşe ve huzurla yıkanıyor ve doya doya içip kanıyorum
Her zaman içimdeki sonsuz kaynakla birlikte olduğumu bilirim
Benim asıl zenginliğim işte ona sahip olmaktır ve bu duygu bütün zenginliği bana çeker
Bolluk duygusu sahip olduğum şeyler dolayısıyla hissettiğim birşey değildir
Varlığımın kendisi zaten ihtiyaçtan uzaktır
Temizlenmek ve gelişmek ve olgunlaşmak için çıktığım bu yolda benim için en uygun araçlar her zamanyolumun üzerinde beni bekler
Hayatımda bol sevgi,bol para,yeterli zaman,ve sonsuz bilgi her zaman mevcut
Onlar tam zamanında karşıma çıkıyorlar
Ben de uzanıp onları alıyorum
O beni yarattı ve bütün ihtiyaçlarımın garantisini verdi bana.O beni sever
O'nun katında ve yanında özel bir yerim olduğunu bilirim
Şimdi ve gelecekte bütün ihtiyaçlarım O'nun garantisi altındadır
Çalışarak,üreterek ve paylaşarak yaşadıkça bolluk bana akar
Sahip olduğum bolluğu paylaşırken verdiklerimin bana çoğalarak geri geldiğini bilirim
Bir elim bana sunulan bolluğu almak için yukarıdaysa,diğer elim ihtiyaçta olana vermek için aşağıdadır
Böylece ben alma verme döngüsünü sürdürmüş olurum
Kimsenin kalbini kırmamaya ,hakkını yememeye özen gösteririm
Böylece bolluğun önünü kesecek enerjileri hayatımda barındırmam
Her günümü neşe,mutluluk ve kahkaha ile doldururum
Her bir saniyeyi bir gün gibi,her bir günü bir hafta kadar verimli yaşarım
Cebimdeki her bir lira bin lira gibi bereketlenir
Her yaptığım işe bütün dikkatimi ,bütün sevgimi katarım
Her ne yapıyorsam en iyisini,en kalitelisini yaparım
İşim benim imzam gibidir
Ve her ürettiğim şey bana bir çok zenginlik katar
Çünkü ben ürettiklerimle insanların hayatlarına anlayış,sağlık,umut ve konfor ve güzellik katarım.Ürettiklerim onların hayatlarında fark yaratır
Onlar da bana bunun bedelini sevinçle öderler
Bu arada gereksiz israftan,boşuna ve gösterişe yönelik harcamadan kaçınırım.Çünkü bilirim ki Tanrı israftan hoşlanmaz
Gereksiz harcamalarda dikkatli,ama kendim ve başkalarının hayatına katkıda bulunacak harcamalar için cömertim
Bolluğu hayatıma çeker ve bolluğu oluştururum
Her an yaratıp çoğaltan Tanrının bu oyununa ben de katılmış olurum böylece

Yukarıdaki dua ya da olumlama (her ne derseniz) Şanal-Işık Elçi Günseli'ye ait .İnternette yayın yapan derki isimli spirituel dergide karşıma çıktı.Ben ilk okuduğum anda bayıldım.Bolluk bereket anlayışını bence o kadar güzel ve doğru ifade etmiş ki ,ben hergun okuyorum.Bana çok güzel bir enerji yüklüyor.Blogumla yeniden ilgilenmeye başlayınca hemen aklıma burada paylaşmak geldi.Üşenmedim yazdım.Okuyan herkese bolluk bereket getirmesini dilerim.:)